Depresyon bilindiği gibi toplumda en yaygın görülen ve bir o kadar da insan hayatına ciddi etkileri olan duygudurum bozukluğudur. Depresyonun farklı türleri bulunmakla birlikte toplumda görülme sıklığı %10 gibi rakamları bulabilirken kadınlarda görülme sıklığı erkeklere kıyasla iki kat fazladır. Öyle bir hastalıktır ki bu depresyon sadece biz insanlarla kalmayıp evcil hayvanlarımızın bile yaşadıkları olaylar karşısında depresyona girdikleri düşünülmektedir. Günlük aktivitelerimizin hemen hemen tümünü etkilerken yaşamdan aldığımız zevki yok denecek kadar azaltmaktadır. Depresyon üretkenliğimizi düşürüp, uyku problemleri, iştah, enerji kaybı, unutkanlık gibi belirtilerle de üzerimizde etkisini hissettirmektedir.
Asıl merak konusu olan ise neden depresyona giriyoruz? Bunca insan ortak ne yaşıyor olabilir ki bu hastalığın yaygınlığı bu kadar fazla? Depresyonun psikolojik altyapısına kısaca bir göz atalım.
Yapılan araştırmalar depresyonun genetik, biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin kombinasyonundan kaynaklandığını göstermektedir. Ruh sağlığı uzmanları depresyonun psikolojik sebeplerini anlayabilmek için çeşitli fikirler öne sürmüşlerdir. Psikanalitik teorinin kurucusu Sigmund Freud ve dönemin diğer öncü psikanalistleri depresyonun altındaki psikolojik gizemi bulmaya çalışmışlardır. Psikanalitik kuramın öncüleri yaşadığımız depresyonun birden çok sebebi olabiliceğini göstererek başlıca aşağıdaki sebepler üzerinde durmuşlardır:
Kişinin içe doğru yöneltilmiş öfke duyması (Freud, 1917)
Sevgi nesnesinin kaybının introjeksiyonu
Ağır super-ego talepleri (Freud, 1917)
Aşırı narsistik, oral veya anal kişilik ihtiyaçları (Chodoff, 1972)
Öz saygının kaybedilmesi (Bibring, 1953; Fenichel,1968)
İlk bir yaş boyunca anne çocuk ilişkisinde yoksunluk yaşanması (Klein, 1934)
Bunlarla birlikte Freud (1917) depresyon vakalarının bir çoğunun biyolojik faktörlerle ilgili olduğunu öne sürmüş. Ancak bazı vakalardaki depresyonun ebeveyn tarafından reddedilme veya ebeveynin kaybı ile bağlantılı olduğunu da söylemiştir. Depresyonun aynı yas gibi önemli bir ilişkinin kaybına verilen reaksiyon olarak karşımıza çıktığını belirtmiştir.
Bunların haricinde bir çok psikanalist depresyona kendi perspektiflerinden çeşitli açıklamalar getirmiştir. Aynı dönemlerde depresif hastalar üzerinde çalışan ve depresyona açıklama getirmeye çalışan Aaron Beck Psikanalitik kuramın açıklamalarını deneysel zemine oturtmak üzere çalışırken zaman içinde psikanalitik yorumlamaların dışına çıkarak depresyonu hastanın yaşantı düzeyinde daha kolay saptanabilir, kolay anlaşılır ve incelenebilir açıklamalar getirmiştir. Beck ruhsal sorunların insanların bilgiyi işlerken hatalı veya çarpık bir biçimde yorumlamasından kaynaklandığını öne sürmüştür. İnsanların hatalı veya çarpık düşünceler geliştirmesinin bireylerin ruh sağlığı üzerinde yarattığı rahatsızlıkları vurgulamıştır. O dönem yaptığı çalışmalarla birlikte Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünü kuran Aaron Beck depresyonu açıklarken de bilişsel süreçleri temel alan bir depresyon modeli geliştirmiştir.
Beck depresyonun psikolojik yapısını açıkladığı modelinde üç ana kavramdan bahsetmiştir.
Bilişsel Üçlü / Negatif Üçlü (cognitive triad)
Bilişsel üçlüye göre insanlar kendisi (self), dünya (world or environment) ve gelecekleri (future) hakkında otomatik, kendiliğinden oluşan ve kontrol edilemeyen negatif düşünce örüntüleri geliştirirler. Bu üçlüden birincisi, kişinin kendisi hakkındaki olumsuz düşünceleridir. Kişi kendisini yetersiz, aciz, kusurlu veya hastalıklı bir kişi olarak görür. “Ben değersiz ve işe yaramazım”, “Keşke farklı olsaydım” gibi düşünceler hastanın kendi hakkındaki olumsuz tutumlarına örnek verilebilir.
İkinci olarak kişinin dünya ve çevresindeki hakkındaki olumsuz görüşleridir. Kişi dünyayı kendisinin amaçlarına ve isteklerine ulaşmasına engelleyici bir yer olarak algılar. Bu engelleri aşmak onun için mümkün değildir. Kişinin ilişkileri ve çevresiyle ilgili olumsuz düşüncelerini gözlemlemek yapılan yanlış yorumları görmeyi mümkün kılar. Alternatif yorumlamalar getirilerek kişinin yorumlamalarının yanlış olduğunun farkına varılması sağlanır.
Üçüncüsü de kişinin geleceği hakkındaki olumsuz görüşlerinden oluşur. Depresyondaki kişi bulunduğu durumdan çıkamayacağını, sıkıntıların sürekli olarak devam edeceğini düşünür. Gelecek hakkında çaresiz ve umutsuz düşünceler kişiye hakim olur. Önüne gelecek fırsatları değerlendiremeyeceğini, başarısız olacağı düşüncesinden kişi kurtulamaz.
Negatif Benlik Şemaları
Beck depresif kişinin geçmiş yaşam deneyimlerinden –özellikle çocukluk deneyimlerinden- kaynaklı olumsuz benlik şemasına sahip olduğunu söyler. Bu şema kişinin sürekli eleştiri, istismar, zorbalık gibi geçmiş olumsuz deneyimlerinden kaynaklanabilir. Negatif şemaya sahip kişi yaşantısındaki olayları benzer biçimlerde olumsuz olarak yorumlayarak bilişsel çarpıtmalara neden olucak şekilde açıklar. Kişi sürekli olarak olumsuz düşüncelerle baş başa kalır ve yaşamındaki diğer aktiviteleri gerçekleştirmekte zorluk yaşar.
Bilişsel Çarpıtmalar
Beck depresyonda olan kişininin hatalı ve faydasız olan bir takım bilişsel çarpıtmalar geliştirdiğini söyleyerek bunlardan bazılarının “otomatik düşünceler” diyerek bahsettiği bilinçli şekilde gerçekleşmeyen düşünce şablonları olduğunu belirtmiştir. Depresyonda olan kişi olumlu özelliklerini ve başarımlarını küçük veya anlamsız olarak sınıflandırma eğiliminde olmasıyla birlikte başkalarının olumlu davranışlarını da yanlış yorumlama eğiliminde olur. Karşılaştığı iyi davranışları acınma olumsuz sebeplere yorabilir. Beck’in depresyon için ortaya koyduğu başlıca bilişsel çarpıtmalar ise şunlardır:
Mantığa dayanmayan çıkarsama: Yetersiz bilgi ve kanıtlarla bir durumdan sonuçlar çıkarmaktır.
Seçici soyutlama: Olayları tek yönüyle ele alarak onlardan sonuç çıkarmaktır.
Aşırı genelleştirme: Tek bir olaydan fazla genelleyici sonuçlar elde etmeye denir.
Büyütme ve küçültme: Olayların büyüklüğünü değerlendirmede yapılan bozukluk derecesindeki hatalardır.
Kişiselleştirme: Başkalarının olumsuz duygularını kendine atfetme. Kötü durumları kendine bağlamak olarak bahsedilir.
Mutlakçı, iki uçlu düşünme: İyi veya kötü, kusurlu veya kusursuz şeklinde uçlarda düşünme eğilimdir.
Bu çarpıtmaların da etkisiyle depresyondaki kişi hayatı zevkten yoksun olarak görmeye başlar, hedefleri için önünde aşılamaz engeller olduğuna inanır. Kişi yaşama karşı daha da geri çekilme göstererek hayattan izole hale gelir. Bunun sonucunda çevresi tarafından tembel gibi olumsuz nitelendirilmeye başlayan kişi için durum daha da kontrol etmesi zor gibi görünür, artık insanlar onun için acımasız hale gelir. Sorunların sonsuza kadar süreceği inancı kişiye hakim olur, pesimist ve umutsuz hale gelir. İntihar düşünceleri dayanılamaz bu durumdan kaçmanın en uç noktada arzulandığı durum haline gelir.
Konunun depresif kısmı burada bitti. Peki bu düşüncelerden kurtulmak isteyen birisi ne yapabilir? En ağır depresyon vakaları bile başarıyla tedavi edilebilmektedir. Tedavi ne kadar erken başlarsa o kadar etkili sonuç vermektedir. Başlıca tedavi yöntemleri ilaç tedavisi ve psikoterapidir. İkisinin kombinasyonu en etkili sonucu verecektir. Psikodinamik Terapiler ve Bilişsel Davranışçı Terapiler depresyon tedavisinde kullanılan terapi yöntemlerinden en etkilileridir. Bunların haricinde depresyon tedavisine ek olarak sosyal destek almak, gerçekçi hedefler koymak, egzersiz yaparak aktif bir yaşam sürmeye çalışmak kendinizin yapabileceği en etkili şeylerden bir kaçıdır.
Kaynakça
Freud, S. (1917). Mourning and melancholia. Standard edition, 14(19), 17.
Klein, M. (1934). Psychogenesis of manic-depressive states: contributions to psychoanalysis. London: Hogarth.
Beck, Aaron T.; Steer, Robert A.; Beck, Judith S.; Newman, Cory F. (1993-06-01). "Hopelessness, Depression, Suicidal Ideation, and Clinical Diagnosis of Depression". Suicide and Life-Threatening Behavior. 23 (2): 139–145.
ARKAR, H. 1991. Beck in depresyon modeli ve bilişsel terapisi. Dusunen Adam-Journal of Psychiatry and Neurological Sciences , vol.5 , 37-40.
Beck, A. T. (1967). Depression: Causes and treatment. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.
Chodoff, P. (1972). The depressive personality: A critical review. Archives of General Psychiatry, 27(5), 666-673.
Bibring, E. (1953). The mechanism of depression.
Fenichel, O. (1968). Depression and mania. The Meaning of Despair. New York: Science House.
Comments